Sovyet Sosyalist Cumhuriyetçiler Birliği’nin 25 Aralık 1991 yılında dağılmasıyla dünya artık iki kutuplu düzenden çok kutuplu düzene geçiş yapmıştır. Bu çok kutuplu düzende bölgesel güçler var olmaya başlamıştır. Peki, nedir bölgesel güç? : Bölgeyi ekonomik ve askeri açıdan etkileyen, bölgede hegemonya işlevi görebilecek güce ve güç kaynaklarının kullanımına istekli olacak şekilde dünya ölçeğinde belli bir etkiye sahip olmalı ve komşuları tarafından bölgesel lider olarak tanınmış ve hatta kabullenilmiş bir ülke olmalıdır.
Brezilya, Arjantin, Güney Afrika, Japonya, Çin, İran, Hindistan, Endonezya gibi devletlerin SSCB’nin yıkılışına kadar adı bile duyulmazken bugün her biri bölgesinde etkin, saygınlık gören, bölgeye yön veren devletler. Bu devletlerarasında İran hiç şüphesiz daha çok göze batmakta çünkü Ortadoğu gibi; kaynayan, her saat gündemi değişen, farklı örgütlerin cirit attığı bir ortamda İran her defasında mezhepçi kimliği ile riskli oyunlar oynamaktadır. Irak’ta bulunan Şii yönetime verdiği destek, Suriye’de bulunan Nusayri Şii Esad’a verdiği destek, Yemen’deki Husiler’e verdiği destek, Lübnan’da İsrail’e karşı kurduğu ve desteklerini eksik etmediği Hizbullah. Tüm bunlar göstermektedir ki İran’ın kurduğu bu düzen 2011 deki Suriye Krizine kadar hemen hemen eksiksiz işledi ancak Arap Baharındaki isyan hareketi Suriye’ye sıçrayınca İran müttefikini yalnız bırakmadı ve desteğini hiçbir zaman eksik bırakmadı her türlü desteği yaptı.
Aynı zamanda Esad; Şii İslam’ın bir kolu olan, Suriye toplumunun tahminen %12’lik bir kısmını oluşturan Nusayri azınlığa mensuptur. Aile, Suriye’nin güvenlik güçlerini sıkı bir kontrol ile elinde tutmuş ve bu yüzden ülkenin dörtte üçünü oluşturan Sünni çoğunluk üzerinde bir “dargınlığa” sebep olmuştur.
Peki, Suriye’deki olay nasıl başladı?
Arap Baharı olarak isimlendirilen süreçle birlikte 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının devrilmesi sadece Mısır’ı değil bölge halklarını da derinden etkilemişti. Bu tarihi devrim domino etkisiyle Bahreyn’i, Libya’yı, Fas’ı etkiledi ve hatta Kaddafi’nin ölümüne bile neden oldu. Halk hareketlerinin büyük devrimlere yol açtığı bu dönemde Suriye’de Dera şehrinde iki bayan doktor telefonla konuşurken; “Hüsnü Mübarek düşmüş, darısı bizim başımıza…” şeklinde niyetlerini dile getirdiler.
Telefonları istihbarat tarafından dinlenen bu iki kadın doktor tutuklanıyor ve ceza olarak saçları sıfıra vuruluyordu. Bunun üzerine, bu kadınlardan birinin akrabası olan 12-13 tane çocuk, duvarlara “Halk, düzenin yıkılmasını istiyor.” sloganını yazıyor.(Sözü edilen slogan Arap dünyasında en çok atılan slogandır.) Okulun müdürü bu çocukları istihbarata şikâyet ediyor. Çocukları içeri alınıyor ve çok ağır işkencelere maruz bırakılıyor.
Çocuklar içeri alınınca, Dera bölgesindeki aşiretlerin reisleri, Dera’nın istihbarat sorumlusuna gidiyor ve bu çocukların bırakılmasını istiyorlar. Ancak hakaretle karşılaşıyorlar ve bunun üzerine bir sonraki gün 1000 kişi çıkıyor sokağa. Çocukların bırakılmamasını ve aşiret reislerine yapılan bu hakareti protesto ediyor.
Dera Bölgesi yapı itibariyle özel bir yerleşim birimi. Dera’da yaşayanların büyük bir çoğunluğu seyyidi, Ehl-i Beyt torunları…
Dera şehrinde insanlar öldükçe isyan önce bütün şehre yayıldı. İlk başlarda birkaç bin kişi gösterilere çıkarken, kısa bir zaman içinde on binlerce Deralı sokakları doldurmaya başladı. Peygamber torunları olan seyyidlere, Baas rejiminin geçmişten beri büyük baskı uyguladığı biliniyor. Bunun da etkisiyle Dera’da ki isyan büyüdükçe diğer şehirlerde de etkisini gösterdi. İsyan dalgası Şam, Lazkiye, Humus, Banyas, Hama, Kamışlı ve Halep’e doğru genişledi.
İran müttefikinin bu sıkıntılı döneminde onu yalnız bırakmadı. Her türlü desteği sağladı. Peki, İran bu desteği neden sağlıyor? İran İslam Cumhuriyeti’nin göstermiş olduğu bu tutum Suriye’nin, ülkenin Ortadoğu politikasında merkezi konumda bulunması etkilemiştir. İki ülke arasındaki ilişkiler ise 1979 İslam Devrimi’nden öncesine dayanmaktadır. Devrim öncesinde Lübnan’da, İsrail’e karşı savaşmaya giden İranlılara Suriye devleti yardım etmiştir. Ayrıca Suriye, Mısır’ın Camp David Anlaşması’nı imzalaması ile de ortaya çıkan yalnızlığını, İran’la daha çok yakınlaşarak ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Devrimin gerçekleşmesiyle de, onu tanıyan ilk ülkelerden birisi Suriye olmuştur. Devrim sonrasında, Suriye’nin de sorunlar yaşadığı Irak’ın, İran’a saldırması ile iki ülke arası yakınlık düzeyi bir üst boyuta taşınmıştır.
1. Körfez Savaşı’nda Suriye İran’ın yanında yer almıştır. Bunu takiben ortaya çıkan 2. Körfez Savaşı iki ülkeyi yeniden ortak paydada buluşturmuştur. 2011 Suriye iç savaşı ile de İran tam destekle arkasında durmuştur. İran, Suriye rejiminin düşmesi durumunda kendi güvenliğinin de tehlike altına gireceğinden endişelenmektedir. Esad yönetiminin düşmesi durumunda Suriye’de Batı ve muhafazakâr Arap devletleriyle bağlantılı olan bir rejimin kurulması, İran’ın Suriye’yi ve dolayısıyla Hizbullah ve Filistin direniş örgütleri ile bağlantı noktasını kaybetmesiyle sonuçlanacaktır. Keza, Esad yönetiminin devrilmesinin ardından ülkede istikrarın sağlanamaması durumunda Suriye’nin İsrail karşısındaki duruşu zayıflayacaktır. Ayrıca bu ülkedeki istikrarsızlık yabancı, özellikle Amerikan güçlerinin Suriye’ye müdahalesinin önünü açacaktır. Böylece İran kendi güvenliğinin dayandığı caydırıcılık unsurlarından en önemlisini, yani ileri savunma hattını kaybedecektir. Buna karşılık İranlı seçkinler arasında Esad yönetiminin iktidarını koruyabileceğine duyulan inanç, İran’ın isyancılara karşı Suriye rejiminin yanında yer almasını sağlamıştır.
Bir başka nedeni ise ideoloji ve stratejik faktör
İran’ın bölgeye yönelik jeopolitik kaygıları ise ideolojik ve stratejik faktörler tarafından belirlenmekte. İran’ın devrimci/ideolojik duruşu onun İsrail’i, ABD’yi ve bölgedeki Amerikan müttefiklerini “düşman” olarak görmesine neden oluyor. İran devriminden bu yana düşmanları ile İran arasında ortaya çıkan gerginlikler ve çatışmalar, taraflar arasındaki karşılıklı husumet ilişkisine tarihsel bir boyut kazandırdı. Bu minval üzere son on yılda Ortadoğu’da İran ve müttefikleri ile Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Mısır, Ürdün gibi İran karşıtları arasında kamplaşma ve soğuk savaş ortaya çıkmıştır. Böyle bir ortamda İran’ın savunma stratejisinde Suriye ve Hizbullah ile geliştirdiği ittifak ilişkisi önemli bir yer edinmiştir. İran’ın savunma stratejisinde kritik öneme haiz olan Suriye’de ortaya çıkan isyanın İran’ın dostu Esad yönetiminin devrilmesini talep etmesi ve bölgedeki karşıtlarının da isyancılara destek vermesi İran yönetiminin isyancılara karşı Esad’a destek vermesine neden olmuştur.
İran’ın belirtilen etmenlerden dolayı Suriye rejiminin ülkede mevcut olan cihatçı terör örgütlerine karşı savaşında, destek için askeri alanda teknik teçhizat ve asker gönderildiğine dair bilgiler yer almaktadır. Özellikle Hizbullah’ın Lübnan sınırı bölgesinden savaşa dahil olmasıyla, İran’ın ülkedeki etkinliği ve yardımı göz önüne çıkmıştır. Ayrıca İslami Devrim Muhafızları içerisinde yer alan Kudüs Birlikleri’nin Suriye içinde faaliyet gösterdiklerine dair bilgiler devlete yakın kaynaklar tarafından ifade edilmektedir.
İran, Suriye’deki izlediği yanlış stratejisiyle hem kendini hem de 2006’da Sünni dünyada da kahraman olarak görülen Hizbullah’ın itibarını yerle bir etti. Tüm bunlar gösteriyor ki İran 21.yy’ın en büyük ve en zorlu imtihanını Suriye topraklarında vermekte. Bu imtihan Tahran yönetiminin lehine sonuçlandığı takdirde bölgeye yön verebileceğini ispatlamış olacaktır. Bu durum hiç şüphesiz bölgede rahatsızlık yaratacak ve şiddetli rekabet ortamına dönüşecektir. (Akademikperspektif.com – 11 Ekim 2015 Makalesi)
SELÇUK ÖZÇELİK
Giresun Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler