En önemli sorun Tayvan ile olanıdır. Çin barışçıl bir yol ile “Bir ülke iki sistem” anlayışından yanadır. Fakat ABD’nin 1950 li yıllardan beri bu konuyla ilgilenmesi ve Tayvan’ a silah ve mühimmat satışında bulunması Çin’in bu anlayışını zorlaştırmaktadır.
1 Ocak 1912 de milliyetçiler binlerce yıllık hanedan serüvenine son verdi ve Çin Cumhuriyetini kurdu. 21-30 Eylül tarihleri arasında Çin Halk Siyasi Dayanışma Konferansının birinci toplantısı yapıldı. Toplantıya çeşitli partiler, halk örgütleri vs. katıldı ve geçici bir anayasa görevi gören Ortak Program hazırlandı. 1 Ekim 1949 da Mao’ nun başkanlığını yaptığı Merkez, Halk Hükümet Konseyi seçti ve Zhou Enlai’yi Hükümet İdare Konseyinin Başbakanı ve aynı zamanda Dış İşleri Bakanı olarak atadı. Mao, Beijing’in Tiannanmen Meydanında Çin Halk Cumhuriyetinin kurulduğunu resmen ilan etti.
Çin Dış Politikasına Genel Bakış
Çin Halk Cumhuriyeti dünyada çok hızlı bir şekilde yükselen ekonomik gücüne rağmen, askeri ve siyasi alanda bir süper güç olmadığının farkındadır. Barış içinde ve hep bir arada yaşama politikasını amaçlayan ve bu amacı somutlaştırma yolunda istifini bozmayan Çin Halk Cumhuriyeti, yaptığı konferanslarla, anlaşmalarla ve komşu ülkelere sundukları teklif paketleriyle bunu doğrulamaktadır. Çin, barış içinde yaşamanın beş temel koşula dayandığını savunmaktadır. Bunlar; Diğer ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüklerine saygı, karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak saldırmazlık, başka ülkelerin iç işlerine karışmama, eşitlik ve karşılıklı fayda.
Çin komşu ülkelerle olan sınır tartışmalarına da barışçıl bir yoldan yaklaşmaktadır. Karşılıklı mutabakat ve görüşmelerle bu sorunları barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturmayı amaçlamaktadır. 1960 lı yıllarda Burma, Nepal, Moğolistan ve Afganistan ile olan sınır tartışmalarını çözümlemiştir. Vietnam ile Beibu ( Tokin ) Körfezinin sınırıları için 2000 yılında bir anlaşma imzalamış, yine 2000 li yıllarda Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’la olan sınır tartışmalarına son vermiştir. Son olarak ise Hindistan ile arasındaki anlaşmazlığın çözüme kavuşturulması için bir anlaşma paketi sunmuştur.
En önemli sorun Tayvan ile olanıdır. Çin barışçıl bir yol ile “Bir ülke iki sistem” anlayışından yanadır. Fakat ABD’nin 1950 li yıllardan beri bu konuyla ilgilenmesi ve Tayvan’ a silah ve mühimmat satışında bulunması Çin’in bu anlayışını zorlaştırmaktadır. Ancak ABD, Tayvan Boğazındaki dengeyi sağlamak için silah satışını ve asker desteğini gerekli bulmaktadır.
Çin Halk Cumhuriyeti, Somali açıkları ve Aden Körfezine 3 gemiden oluşan bir de filo göndermiştir. Bunun sebebi her ne kadar Çin’in mamullerinin ve hammaddelerinin %40 ının buradan geçmesi olsa da; Çin Çağdaş Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı Le Wei bu gelişmeyi, Çin’in artan iktisadi ve askeri gücü ile birlikte dünya barışı ve güvenliğinin sağlanması konusunda büyük bir rol oynamak istediğine dair uluslararası topluma verilmiş güçlü bir mesaj olarak nitelendirmiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti ilk diplomatik ilişkileri 1956 Mayısında Cemal Abdulnasır önderliğindeki Mısır ile olmuştur. Mısır’ı Ağustos 1956 da Suriye, Eylül 1956 da Yemen ve Ağustos 1958 de Irak takip etmiştir.
20 Yıllık Temassızlığın Son Bulması
ABD Başkanı Richard Nixon’ un 21-28 Şubat 1972 yılındaki ziyareti 20 yıllık ABD – Çin temassızlığını sona erdirmiştir. 28 Şubatta ABD Başkanı Nixon ile Çin lideri Mao Tse-Tung Shangai Ortak Bildirisini yayınladı.
Bildirinin imzalanmasından sonra ABD, Tayvan konusundaki fikrini değiştirmiştir. Tayvan’ın Çinin bir toprak parçası olduğunu kabul etmiştir. Fakat Reagan yönetimi zamanında askeri destek ve mühimmat yardımı yapılması sorunun tekrar ortaya çıkmasına sebep olmuştur.1995 yılına gelindiğinde soruna hala bir çözüm bulunamamıştır. Bunun üzerine iki ülke arasında sorun göz ardı edilerek ilişkilere devam edilmiştir.
Dünyanın ekonomik bakımdan en hızlı kalkınan ve büyüyen ülkesi Çin, gerekli malzeme ve hammaddenin salt çoğunluğunu Afrika’dan sağlamaktadır. Fakat bunu dostane ve barışçıl bir şekilde devam ettirmektedir. Avrupa devletlerinin yaptığı gibi sömürü değil, karşılıklı çıkar şeklinde sağlanmaktadır. Bu sebeple Afrika ülkeleriyle stratejik işbirliği yürütülmektedir. 2000 yılında kurulan ve her 3 yılda bir toplanan Çin Afrika İşbirliği Formu ( FOCAC) ile bu süreç resmiyet kazanmıştır.2006 yılında 48 Afrika ülkesinin katılımıyla gerçekleşen Çin Afrika İşbirliği Formu’ nda taraflar “siyasi eşitlik” kavramını sürekli vurgulamışlardır. Çin, Afrika ülkelerinde alt yapı çalışmalarına, eğitim ve sağlık konularına büyük destek vermektedir. Dolayısıyla Afrika halkının Avrupa ülkelerine nazaran Çin Halk Cumhuriyeti’ ne biraz daha ılımlı yaklaşdığı söylenebilir.
Çin ve Rus İişkileri
Fahir Armanoğlu 21. Yy ın en büyük hadisesini, 1917 Bolşevik İhtilali ve 1949 da Çin’in komünistlerin eline geçmesiyle 2 komünist devin ortaya çıkışı olarak değerlendirir. Soğuk Savaş döneminde iki ülke arasında sorunlar olmasına rağmen 1993 de iki ülke arasında hızlı bir etkileşim olmuştur. 1993 de Çin, Rusya’ nın ikinci ortağı konumunda olmuştur. Rusya’ nın Çin’e silah satımı artmış, ticari anlaşmalar artmış, bununla da kalmayıp uluslararası platformlarda birbirlerini destekler olmuşlar ve ortak hareket etmeye başlamışlardır. 1990 ların ikinci yarısından sonra Primakov’un Dış İşleri Bakanlığına atanmasıyla iki ülke arasındaki ilişkiler hem askeri hem de iktisadi bağlamda daha da hızlanmıştır. 1997 ye gelindiğinde uluslararası alandaki tek kutupluluğa ve ABD hegemonyasına karşı “Çok kutuplu uluslararası için bildiri” yi her iki ülke hazırlayıp imzalamıştır. Hatta 1998 de dönemin başbakanı Primakov, Rusya, Çin ve Hindistan dan oluşacak bir stratejik bir üçgenden dahi bahsetmiştir. En gözle görülür ilerleme 1999 da Boris Yeltsin’in devlet başkanlığını Vladimir Putin’e bırakmasıyla gerçekleşmiştir. 2000 yılında Duşanbe’de toplanan Şangay Zirvesinde Vladimir Putin’in “ Çin bizim tüm alanlarda stratejik ortağımızdır” demesinin ardından, 16 Temmuz 2001 de “İyi Komşuluk İyi Ortaklık” anlaşması imzalanmış ve devlet başkanlarının birbirlerini ziyareti belli bir düzen aralığına konulmuştur.
Çin 1990 lar boyunca Rusya’dan her yıl 1 milyar dolar değerinde savunma malzemesi alırken, 1992-2006 dönemleri arasında bu rakam 25 milyar doları bulmuştur. 1998-2005 yılları arasında Asya coğrafyasına en çok silah satan ülke Rusya olmuştur. Rusya’nın en önemli silah alıcılarından olan Çin bu rakamı 2005 yılında 4 milyar dolara çıkarmıştır. Fakat bu tarihten itibaren Rusya’nın Çin’e olan silah ve savunma malzemesi olan satışları giderek düşüşe geçmiştir.
Çin, Rusya’dan edindiği silah, savunma malzemesi ve teknolojisiyle Asya ve dünya silah endüstrisinde önemli bir yer edinmeye başlamıştır. SIPRI ( Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü ) 2011 verilerine göre Çin’in 2007-2011 yılları arasında silah ihracatını %95 arttırdığını açıklamıştır. Yani Çin, Rusya’dan aldığı askeri teknoloji ve bilgiler sayesinde uluslararası alanda silah endüstrisine hızlı bir giriş yapmıştır. Yine SIPRI’ nin 2008-2012 yılları arasında, dünyanın silahlanma raporunda Çin büyük bir atılım ile 5 yıl içerisinde dünyaya silah satışını %162 arttırarak en fazla silah ihraç eden 5 ülke arasına girmeyi başarmış ve küresel alanda da %5 lik bir paya sahip olmuştur.
Çin devlet televizyonu CCTV, “ Rusya ile 10 yıl aradan sonra büyük çaplı silah satışı konusunda anlaşıldığını hatırlattı”. Bu habere göre Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ‘in Moskova ziyaretinde bankacılık ve enerji alanlarından, Rus Tavşanı yetiştirileceğine kadar 9 anlaşma imzalandı. Bunlardan biride 24 adet beşinci nesil savaş uçağı SU-35 in alımı. Bu uçakların Çin hava savunma kabiliyetini önemli derecede arttırması amaçlanıyor. Ayrıca 2013 Mart ayı başında Çin 12’nci Ulusal Halk Kongresi’ nde, 2013 bütçesinde askeri harcamaların %10,7 arttırılması kararlaştırılmıştır. Böylece Çinin askeri harcamaları 89 milyar euroya ulaştı.
Çin-Rus ilişkilerini özetlemek gerekirse, birbirilerini uluslararası platformlarda destekleyen, yine bölgesel durumlarda ortak karar alan ( Suriye, İran vs. gibi konular ), askeri ve iktisadi konularda birbirilerine yakın ilişki kuran en yakın ortaklar olduklarını söyleyebiliriz. Moskova ve Pekin’in bu denli düzenli ve iyi ilişki kurmaları, Avrupalı devletlerin gözlerini onlara çevirmelerine sebep olmaktadır. (akademikperspektif 23 şubat 2015 yayınıdır.)
FURKAN EYÜBOĞLU
Sakarya Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler